www.pusatsiz.blogspot.com

2 Ekim 2008 Perşembe

Milletine küsen Milliyetçi

Türk milletine, tarihine, kültürüne, uygarlığına âşık olan, Türk'ü seven, Türk birliğini arzulayan Türkler ard arda travmalar yaşıyorlar Türkiye'de. Çünkü sevdâlı oldukları halk mazoşist duygularla hep kendi felâketine oy veriyor.

Tarihte ihânetin karşılaşmadığımız biçimi yok. Ama bu sanki biraz başka yine de. Çünkü milletimiz gözü dönmüş bir biçimde "aşkla" koşuyor kendi sonuna. Türk milletinin milli kahramanı Denktaş'ı aşağılıyor, haddini bildiriyor ciğeri beş para etmezler. Tık yok! Türk çocukları dağlarda öldürülürken, Ankara'dakiler örgütle diyalog peşinde, Türkiye'yi bölecek, federasyona götürecek düzenlemelerle milli devleti dinamitliyor, bu işte de bir hayır görmeye çalışıyor bizimkiler. Kerkük'te Türkmen'in hâlinden zaten haberimiz yok da, Amerika'nın başımıza geçirdiği çuvalı sindiremezdi en azından bu millet diyorum, ama nerde?!

Biliyorum, hepimiz benzer duygular yaşıyoruz. Al bayrağa sarılı bir tabuta da milliyetçiliğimizi, bu millete karşı beslediğimiz ne kadar temiz, güzel his varsa koyup topraklara gömmek istiyoruz okuduğumuz/izlediğimiz haberlerden, sokakta, çevremizde karşılaştığımız insan portrelerinden sonra.

Ama yine de kara gözlü bir Türkmen kızını sever gibi sevmiyor muyuz bir şeyleri? Her ne durumda olursa olsun ailesinin, sevdiklerinin, okulunun, yaşadığı yerin, işyerinin, sosyal ortamının, anılarının, tanıdığı ve sevdiği insanların bulunduğu vatanı için kanının son damlasına kadar savaşmanın düşüncesi bile kanımızı kaynatmıyor mu? Bir fırsat bulmayagörelim, zafer marşlarıyla yüreklerini dolduranlar yine biz değil miyiz? "Kişiler ve milletler fedakârlıklarla yücelirler" diyor Atsız.

Milliyetçilik ülküsü, diğer ülkülerden biraz farklıdır. Ne olursa olsun milletini kucaklamayı, sahiplenmeyi öngörür. Bu nedenle karşınızdaki eğer Türk'se ona dışlayıcı, buyurgan, sert bir dille yaklaşmamalısınız. Çünkü Türkçülük, Türk milletinin milli ülküsüdür. Çünkü bizim bir tek Türk'ü bile kaybetme lüksümüz yok!

Evet, şu şartlar altında bile Türk'ü yeniden dünya ulusu yapmanın hayallerini kuracağız. Hayal kurmakla da kalmayacak, bunun kavgasını vereceğiz. İşimiz kolay mı? Hiç değil! Bugün AKP'yi kapatamayan Anayasa Mahkemesinin 6 üyesi 2 yıl içinde emekli olacak ve yenilerini "Ne Mutlu Türk'üm diyene" sözünü ilkellik olarak gördüğünü ifâde eden Cumhurbaşkanı ABD Gül atayacak. Direnen son kaleler de düşüyor tek tek... AKP'ye karşı duran sendikalarda, ekonomik birliklerde bile yönetimler bir bir el değiştiriyor. Muhalif isimlerin yerini "ılımlı" vazife adamları alıyor. Öyle bir güçten bahsediyoruz ki, kendisine muhalefet yapacak partilerin liderlerini bile artık onlar belirliyorlar. Ama n'apalım, talih bize de böylesini nasip etmiş. Pılımızı pırtımızı toplayıp gidelim mi?

İsrail'de erkekler 4, kadınlar 1 yıl zorunlu askerlik yapıyorlar. Bizim aslan parçalarıysa orda kadınların yaptığı kadar askerliği yapmamak için üniversitelere yazılıyorlar, açıköğretimlere gidiyorlar, teciller yaptırıyorlar. Sonra da İsrail Filistin'i vurduğunda "Kahrolsun Siyonizm!" diye slogan atmak, İsrail bayrağı yakmak için cami avlularına doluşup, birbirlerinin gazını alıp rahatlıyorlar. Ama o İsrail de dünyayı yönetiyor işte! Ne yapacağız? Başkalarının gelip bizi kurtarmasını mı bekleyeceğiz kahve ve minibüs köşelerinde ve hatta internet forumlarında ahkâm keserek?

Fâzıl'ın Türkiye'den öte gidecek yeri varmış, senin var mı Türkoğlu?!

Bu fotoğrafı ben çektim. Bizim köydeki mezarlıkta babaannemin mezarını ararken tesadüfen gözüme çarptı. 5 savaşa katılmış, ömrü cepheden cepheye koşmakla geçmiş bir ata kabri. Ne bir anıtın içinde, ne bir türbenin... İzbe bir köy mezarlığının bir köşesinde, çok normal, çok sıradan bir adam gibi yatıyor. Hangi şehir, hangi köy, önemli değil. Çünkü bu yurdun her köyünde böyle adamların kabirleri var bir köşede. Bizimki mezar taşına sahip olabilecek kadar şanslıymış da o sayede onu tanıyabildik, o kadar.

Bugün bizim kızdığımız, sövdüğümüz, ümit kestiğimiz insanlar da işte bu amcanın, bu ataların torunları...

Soydaşları katlediliyor diye adına yavru da olsa vatan deniyor diye ömrünce görmediği ve normal şartlarda da muhtemelen görmeyeceği Kıbrıs diye bir yer için askerlik şubelerinin önlerine doluşup "bizi de alın!" diye haykıran, kimisi giden, gidenlerden kimisi dönen, kimisi dönmeyen güzel adamları vardı bu memleketin. İşte o adamlar çocuklarını, torunlarını adam edemediler! Dinini öğrensin, imansız olmasın diye çocuklarını emanet ettikleri hocalar hem dinsiz, hem imansız, hem de şerefsiz yaptılar bu güzel adamların çocuklarını. Denktaş'ı kambur görecek torunlar yetişti. Atatürk'e dil uzatacak, millî kültürüne yabancı, Müslüman olmayı Arap'a benzemek sanan câhil, tıynetsiz bir sürü insan evlâdı... Ama yine de bize düşen engin gönüllülükle kızmadan, yorulmadan, usanmadan hayattaki yegâne vazifemizi görmek için çalışmak. Bize attığın yumruklar ameliyat masasında doktoruna karşı koyan hastanın refleksleri gibi belki. Bunca zaman zehirli gıdalarla beslenirsen olacağı bu değil miydi? Ama sana inat seni kurtaracağız Türk budun!

22 Temmuz travmasından artık yavaş yavaş çıkmamız gereken günlerdeyiz. Çıkamayanlar da olacaktır tabii. Doğa boşluk kabul etmez, biz yaradılış gâyemiz yolunda çalışmaya devam edeceğiz. Şanlı atalarımızdan milyonlarcası 5 bin yıldır yapılıp yapılabilecek bütün yiğitlikleri tükettiği için bize bir şey kalmadı, böyle kofti bir nesil oldu işte bizim nesil de. Yine de öz yurdunda garip, öz vatanında parya olarak, kendi yurdunda gurbetlik çekerek pişiyor bu nesil de. "Gurbet, hem acı hem tatlı mahsulleri olan bir büyüme sürecidir" demiş bir bilen, bizim de alnımıza böylesi yazılmış, n’apalım?

Yani sözün kısası kardeşlerim, Tayyip'miş, bilmem neymiş, gözünüzde bu kadar büyütmeyin. Bu topraklar üzerinde kötü emelleri olanlar hep bu toprakların içinden birilerini başımıza musallat edip uzaklardan keyifle izleme arzusundadırlar. Arada bir başarırlar, o zaman da böyle olur. Durum bundan ibaret. Biz bu dönemki piyonun bir Türk çocuğu olmadığına dua edelim ve gevşemeden, yorulmadan canla başla mücadeleye devam edelim.

Son söz, titreyip kendimize gelmemiz için, sözüne karşı duramayacağımız, tarihin hep haklı çıkardığı bir ulu Türk'ten; Atsız Ata'dan: "Irkî asaletimiz, enerjimiz ve insanlık meziyetlerimize dünya milletleri ve büyükleri hayran kalırken, bizim kendi milletimizi hiçe saymamız ve kendi kabiliyetlerimizden ümit kesmemiz eğer fena bir kasda makrunsa alçaklık, böyle bir niyete matuf olmadan inanılmış ise kör gözlü bir budalalıktır."