www.pusatsiz.blogspot.com

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti (1923-2008) Ruhuna El-Fâtiha!


Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti
(1923-2008)
Ruhuna El-Fâtiha!


"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemâl gibi lider getirir."
Atatürk'ün ölümünden sonra
Tahran Gazetesinde yayınlanan bir şiirden, 1938


“Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemine kasem ederim."
Recep Tayyip Erdoğan, 90’lı yıllar

Hukukçu olmayan Anayasa Mahkemesi Başkanının[1] kameraların karşısına geçip okuduğu şey bir Anayasa Mahkemesi kararı değildi sadece, "Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti"nin salâsını okudu muhterem! Bugün Tayyip Erdoğan'ın anıtlaştığı gündür. Özal'ın Anayasa Mahkemesi'ne yerleştirdiği İktisatçı, Tayyip'e 3 Kasım'dan da, 27 Nisan'dan da, 22 Temmuz'dan da daha büyük bir zafer armağan etti. Bugün Adnan Menderes'in tarihe karıştığı, Tayyip Erdoğan'ın anıtlaştığı gündür. Üzülerek belirtmek gerekir ki; Tayyip artık bir yaşayan efsanedir.

11 Anayasa Mahkemesi üyesinden 10'u AKP'yi "lâikliğe aykırı fiillerin odağı" ilân etti ama demokrasi böyle bir şey ki AKP kapatılamadı. Mahkemenin 6 üyesi "Kapatılsın", 4'ü "Lâikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu için para cezasına çarptırılsın", 1 üyesi de "Dava reddedilsin" dedi. Böyle bakınca da "Kapatılsın" diyenler gene hepsinden fazla. Ama ilginç bir hesap yöntemiyle gene de 4 oy alan "Lâikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu için para cezasına çarptırılsın" seçeneği uygulanıyor. Garip... Hadi yüzde hesabından iyi anlarsınız ona göre çevirelim desem, %54’ü kapatılsın demiş Anayasa Mahkemesi üyelerinin, gene kapatılamamış. "Hani, nerde demokraaassi" diye köşe bucak bağıra çağıra arayasım var ama aklım ermedi gitti bu merete de zaten oldum olası...

Milletvekillerinden doğum gününde hediye olarak tam destek ve bağlılık yemini (Millete değil, Tayyip'e bağlılık yemini ediyor beyefendiler), bakanlardan daha göreve başladıkları gün istifa dilekçesi (Tayyip lüzumlu gördüğü zaman işleme koysun diye) alan bir aslan parçasının "hukukun pençesinden hukuksuzca kurtulması" demokrasi bayramı olarak kutlanıyor. Herkesin dilinde bu martaval; demokrasi kazanmış! Ah kuzucuklarım ah, iyi sit-com olur sizden.

Askeri savcının AKP'nin kapatılmaması yönünde oy kullanması da önemlidir. Savcı bey "Hazine yardımının kesilmesi" değil de "AKP'nin kapatılması" yönünde oy kullansaydı bugün AKP kapatılmış olacaktı. Tayyip’i asıl efsâneleştiren de budur. Artık Tayyip birilerinin gözünde “Ordu’yu da hizâya getiren adam”dır. E-muhtıraya rağmen yerinde durma, 22 Temmuz zaferi ve üzerine yine e-muhtıraya rağmen Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtma ve çeşitli safhalarıyla Ergenekon operasyonu; Tayyip’in Ordu’ya karşı kazandığı “zafer”lerden.

AKP’nin kapatılacağı yönünde esen rüzgârlar neler oldu bittiyse son haftalarda yön değiştirmişti zaten. Yoksa partinin kapatılmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Tayyip ve diğer bazen “söz dinlemeyen” AKP’liler sistemin dışına itilecek, Ali Babacan gibi siyâsî nitelikten ve hitâbetten uzak, karizmasız bir genel başkanla, ancak mağduriyet edebiyatı ve propaganda bombardımanıyla yeniden parlatılmış turuncu devrim partisi yeni ve çok daha kuvvetli bir rüzgârla vâzife başına getirilecekti.

Ama dedik ya, atmosfer değişti son haftalarda. Muhtemelen hiçbir zaman iç yüzüne vâkıf olamayacağımız pazarlıklar yapıldı ve ABD yoluna Tayyip’le devam etme kararı aldı. Eninde sonunda ABD’ye hizmet etse de arada kendince sivri çıkışlarda bulunan Tayyip tekrar uslu bir çocuk olmaya söz verdi ve dost ülke ABD de onu “deliğe süpürmekten” vazgeçti ya da bunu bir süre erteledi. Bu pazarlıkta ne tâvizlerin verildiğini zaman gösterdikçe kestirebileceğiz. Ha bu arada, kapatma davasını 3 ay içinde sonuca bağlayan süper hukuk adamlarımızı artık şu Ergenekon zulmüne de bir el atmaya çağırıyoruz.

Kararın, gönlünü ve nâmusunu AKP’ye kaptırmamış Türkler’de 22 Temmuz benzeri bir travma yaratması kaçınılmaz gözüküyor. Askerler, seçim ve hukukçular aracılığıyla üst üste 3 gol yedik çünkü. Artık AKP’nin yenilmez olduğu hissi güçlenecek ve bu ciddi bir karamsarlığa, metal yorgunluğuna, hatta boşvermişliğe yol açacaktır. Bu maalesef kaçınılmaz. Oysa o savcılar 6 yıldır oradaydılar ve AKP'ye ancak 6 yıl sonra ses çıkardılar. Bir anda ne oldu da bu adamlardan bu kadar çok şey bekledik ki biz? Ayrıca dâvânın lâiklik üzerinden yürümesinin yanlışlığını da yazmıştık daha önce. Ülkenin sınırlarını değiştirme iddiasındaki BOP'ta aktif görev almak, bu hususta yabancılarla kayıt dışı anlaşmak kapatılma için yeter sebep değil mi de başka nedenler aranıyor?

22 Temmuz sonrası en fazla 15 yıl biçiyordum devletime, aradan 1 sene geçti ve maalesef geriye dönüp baktığımda diyebileceğim tek şey: “Kaldı 14!”

Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 temel projesi vardı: Uluslaşma, modernleşme, ve demokratikleşme. Bugün 3’ünün de hâl-i pür melâli ortadadır. İleride belki güzel bir şeyler olur da, uzun uzadıya açıklayacak hevesi, morali buluruz kendimizde.

Artık söyleye söyleye ne sözümüzün kıymeti kaldı, ne de bizde tekrar söyleyecek takat. Son zamanlarda âdet edindiğimiz üzere son satırlarımızda sözü yine bazı mümtaz şahsiyetlere bırakıyoruz ki, bizim uzun uzadıya söyleyerek anlatamayacaklarımızı onlar birer sözleriyle anlatsınlar diye:

Talabani'nin Partisi KYB'nin Sözcüsü Azad Jindyani: "Erdoğan hükümetinin dış politikasında cesur ve kararlı olduğu konusunda kuşku yok."

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk: ''Kendimi çok rahatlamış hissediyorum''

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk: ''Anayasa Mahkemesi demokrasi açısından önemli bir sınav verdi''

En güzelini en sona sakladım yine. Kim olduğunu bilmiyorum kusura bakmayın, mâlûm akça pakça bir sürü genç gazeteci türedi yeni dönemde basınımızda. Eleman, Yunanlı gazeteci arkadaşının AKP'ye açılan kapatma davası için "Kıbrıs'taki Türk askeri varlığına üzüldüğümden daha çok üzüldüm" dediğini aktarıyor. Bunu AKP’yi yermek değil, övmek için söylüyor üstelik. Yanındakiler de üzüntüsünü paylaşıyorlar Yunanlı ve Türkiyeli gazetecinin, kederle ve endişeli bir şekilde başlarını sallıyorlar onaylar biçimde. Merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş ya, aynen öyle.

E müsaade ederseniz son söz bizim olsun bâri: Türk Irkının AKP ile dâvâsı bitmemiştir!

Tanrı Türk’ü asıl şimdi korusun.

[1] Haşim Kılıç, Hukuk değil İktisat mezunudur. Eskişehir İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi 1972 mezunu olan Kılıç, 5 yıl Sayıştay üyeliği yaptıktan sonra 1990 yılında Özal tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildi. Anayasa’yı bir kere delmekle bir şey olmayan o güzel günler işte… Hatta sonrasında Anayasa Mahkemesi bu hukuksuz yasayı iptal etti, ancak “kazanılan hakların geriye yürümeyeceği” karinesine istinâden Haşim Kılıç ve bir diğer gayrı-hukukçu Sacit Adalı koltuklarından kaldırılmadı ve hâlen oturmaktalar. Hiçbir Hukuk formasyonu olmayan Kılıç, 2007 yılında da Anayasa Mahkemesi Başkanlığı koltuğuna oturdu. Bir zamanlar ekilen tohumların fidanları henüz görülüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder